6 Haziran 2009 Cumartesi

TÜRKİYE – AVRUPA BİRLİĞİ
İLİŞKİLERİ
(5)
Avrupa Birliği’nin Gerçek Yüzü
(C)


Avrupa Birliği’nin Türk Silahlı Kuvvetleri’nden Rahatsızlığı

Bugüne değin, gerek AB’nin ilerlemeden sorumlu yetkililerinin söylemlerinde, gerekse AB Dönem Başkanı’nın Türkiye ziyareti esnasındaki açıklamalarında, üstü kapalı bir şekilde, sözün ucu mutlaka Türk Silahlı Kuvvetleri’ne getirildi.
Konu hakkında dillendirilen ifade;
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin, Sivil Yönetimi önemli oranda etkilediği... tarzında, yuvarlak ve mesaj verir mahiyette. Yani, Lafın tamamı deliye söylenir ifadesinde söylenmek istendiği gibi, o muhteremler de, lafı tam söylemiyor, …anlayan anlasın… dercesine, yarım bırakıp, gerisini de, Anlayın Artık! demeye getiriyor.
Onların söylemeye can atıp da söyleyemediklerinin ne olduğunu açıkça söylersek:
Diyorlar ki; Türk Silahlı Kuvvetleri, siyasi otoriteye müdahale ediyor. Bunu doğrudan yapmasa bile; açıklamalarıyla mesajlar vererek dolaylı olarak yapıyor. Bu yapılmasın…
AB’nin sözde cevvalleri, karton kahramanlar böyle havlarken, misyonlarının gereğini yerine getiriyor. Onlara yüklenen görev bu. Adamlar görevlerini yapıyor. Burada sorun; bu sözleri onlara söyleten ağababalarının kim oldukları ve bunları söylemeye nasıl cesaret bulduklarıdır. Kendi yurdumuzda, sömürgelerindeymiş gibi rahat hareket edip, talimat verircesine konuşma haklarını nasıl oluyor da kendilerinde görüyorlar? Bunların iplerinin ABD’nin elinde olduğu tartışılmaz bir gerçek. İyi de; Atatürk Türkiyesi’nin yöneticileri nerede? Onların neden hiç sesleri çıkmıyor?
Efendiler!
Herkesler aklını başına almalı. Öteden beri bu adamların densizlikleri ve dolaysıyla da saçmalıkları yetti artık. Şimdi de, Trakya’yı bize bırakın deme terbiyesizliğini dillendiriyorlar. Henüz, siyasilerimizden ciddi bir tepki de görmüş değiller.
Bu ne küstahlık!?
Bu aciz yaratıklara ağızlarının paylarını vermesi gereken Türkiye Cumhuriyeti hükümeti neden hiçbir şey söylemiyor? Yoksa bir korku, bir endişe mi söz konusu?
Burada bir kez daha hatırlatmakta yarar olduğunu düşünüyorum:
Anayasamızın amir hükümleri gereği olarak, Devletin Birlik ve Bütünlüğünü korumak ve Laik Cumhuriyet Rejimi'nin yılmaz bekçiliği ve koruyuculuğunu yapmak Türk Silahlı Kuvvetleri'nin en başta gelen asli görevidir.
Ancak, AB’nin cevval görünümlü acz içindeki görevlilerinin ve Türkiye’deki AB çığırtkanları ve heveslilerinin söylemek istedikleri husus;
Zamanla dinci, şeriat heveslisi, çağdışı, yobaz ve Atatürk ile O’na ait bütün değerlere düşman olduğunu saklamaya dahi ihtiyaç duymayan bir kısım zavallıların, Atatürk İlke ve Devrimleri ile Laik Cumhuriyet’in Temel Değerleri’ne ve bugüne değin elde edilmiş Kazanımları’na zarar veren açıklamaları, Vatan’ın bütünlüğü ve bölünmezliği hakkındaki saçma sapan değerlendirmeleri ile Laiklik tanımının yeniden yapılması, İrtica tehlikesinin bulunmadığı vb şeklindeki şeriat motifleriyle süslenmiş açıklamaları gibi söylemleri karşısında; Türk Silahlı Kuvvetleri, Yargı Organları Temsilcileri, Üniversiteler, Demokratik Kitle Örgütleri gibi kurumlar ile bu çerçeve ve anlayıştaki kişilerin, adı geçen söylemler karşısındaki oldukça sert bir tarzda cevap veriyor olmaları
ise; bunu açık yüreklilikle söylesinler.
Zaten, öteden beri kurgulanan oyun ortada. Atatürk Türkiyesi hakkında, …böl, parçala ve yok et… planı uygulandığı adeta sırıtıyor.
Olayın, yeterince açık bir şekilde anlaşılabilmesi için, birkaç yıllık geçmişte yaşanan ve medyada da geniş bir şekilde yer alan bazı açıklamaları, kısaca hatırlatmak istiyorum:
O dönemde, Cumhurbaşkanı başta olmak üzere Genelkurmay Başkanı, Kara, Hava ve Deniz Kuvvetleri Komutanları, Cumhuriyet Rejimi, Laiklik, İrtica ve Vatanın Bölünmez Bütünlüğü konularında ciddi açıklamalarda bulundular.
Başta Başbakan ve bazı Bakanlar, hemen yanıt verdiler :
Türkiye Yasalarında İrtica diye bir suç yoktur. Laikliğe aykırı davranan varsa bize haber versinler gereğini yapalım.
Bu açıklamaların üzerinden fazla bir zaman geçmeden Anayasa Mahkemesi, şu an hükümette olan siyasi parti hakkında, Laikliğe karşı eylemlerin odağı… şeklinde bir hüküm verdi. Bunlar göz ardı edilebilecek hususlar değildir.
…………………
Türk Silahlı Kuvvetleri’ni savunmak benim işim değil. Buna ihtiyaçları da olmadığı inancındayım. Ama, Anayasamızın gereği olan bir husus neden kabullenilmiyor? Üstelik de bunlar, Anayasa’nın değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddeleridir. Bunun Türk Ulusu tarafından iyi bilinmesi gerekiyor.
AB’nin kabullenmek istemediği de bu. Hatta Anayasamızın değiştirilmesi, Sivil Anayasa yapılması gibi hususların sıkça dillendirilmesi de buradan gelmektedir.
Dertleri, Türkiye Cumhuriyeti’ni savunan güçleri önce yıpratmak ve zayıflatmak, sonra da başarabilirlerse ortadan kaldırmak.
Onlara verilebilecek tek cevap:
Ordumuz, Türk Birliğinin, Türk Kudretinin ve kabiliyetinin, Türk Vatanseverliğinin çelikleşmiş bir ifadesidir. Ordumuz, Türk Topraklarının ve Türkiye idealini gerçekleştirmek için harcamakta olduğumuz sistemli çalışmaların, yenilmesi imkansız teminatıdır.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk

Bu sözler, üzerinde tartışılamayacak tarihi ifadelerdir. Buna itirazı olanlar varsa; çıksın açıkça, mertçe söylesin. Söylesin ki; biz de kimin ne olduğunu bilelim!
(Sürecek)

CENGİZ ÖNAL
Cumhuriyet Neferi

Hiç yorum yok: