23 Ekim 2009 Cuma

HAKİMİYET-İ MİLLİYE
YAZILARI
(1)

Büyük Devrimci Önder Mustafa Kemal’in, Ulusal Mücadele döneminde çıkarttığı gazetelerin İRADE-İ MİLLİYE ve HAKİMİYET-İ MİLLİYE olduğunu önceden yazmıştım. Bu gazetelerden İrade-i Milliye’nin ömrü fazla uzun olamamış ve Mustafa Kemal’in Ankara’ya gelişinden bir müddet sonra kapanmıştır.
Heyet-i Temsiliye Ankara’ya ulaştıktan sonra ilk ele alınan işlerin başında öncelikle bir gazete çıkarılması gelmektedir.
Oldukça yoğun temas ve uğraşıların ardından, adı HAKİMİYET-İ MİLLİYE konulan gazete 10 Ocak 1920 tarihinde ve oldukça kısıtlı imkanlarla Ankara’da yayın hayatına başlar.
İlk sayının birinci sayfasını tamamen dolduran Baş Yazı’nın, Mustafa Kemal tarafından Behiç Bey’e not ettirilerek yazıldığı bilinmektedir. Ancak yazının altına Yazı İşleri Heyeti imzası atılmıştır…
Bundan sonraki Baş Yazılar’ın çoğunluğunun Mustafa Kemal tarafından kaleme alındığı ve Gazete’deki diğer yazıların hemen tamamının da O’nun denetiminden geçtiği bir gerçektir.
Günümüz şartlarıyla neredeyse birebir örtüşüyor olması münasebetiyle, anılan bu yazıların bugün de yayınlanmasının yararlı olabileceğini düşündüm.
HAKİMİYET-İ MİLLİYE’ başlığıyla ilkini aşağıda bulabileceğiniz yazıyı ve bundan sonrakileri incelediğinizde görülecektir ki; o yıllarda Anadolu’nun, bugün de Türkiye Cumhuriyeti’nin önce bölünüp, parçalanmak ve sonra da yok edilmek istenmesi amaçlı oyunların tamamen uyum içinde olduğu, birebir örtüştüğü, aktörlerin de aynı emperyalist ve karanlık odaklara dayandığıdır.
Türk Ulusu’nu bu konuyla da ilgili bilgi sahibi yapabilmek adına kaynağından derleyip, özüne dokunmaksızın bazı harf, kelime ve de kısa ifadelerde yaptığım küçük düzeltmelerden sonra yayına hazırladığım yazılar, dayatılan şartların durumuna göre sizlere sunulacaktır.
Yazıların kaynağı; ‘Kurtuluş Savaşı’nın İdeolojisi(Hakimiyet-i Milliye Yazıları), Kaynak Yayınları’ olup, hepsinin altında, yazının Hakimiyet-i Milliye Gazetesi’nde yayınlandığı tarih yer alacaktır. Bazılarının altında imza da bulunabilecektir.
Ulusal Mücadele döneminin bir kısmını, çoğunlukla Mustafa Kemal’in kaleminden çıkmış ifadelerle yansıtan yazıları, bugün sizlere sunuyor olmaktan dolayı mutlu olduğumu belirtmek istiyorum.

***

HAKİMİYET-İ MİLLİYE

Bugünden itibaren yayımlanan ve sütunlarında bütün Anadolu ile onu alakadar eden muhitlerin ahval ve hadiselerini ihtiva edecek olan Gazetemiz’e bu ismi tesadüfi olarak vermedik. Gazetemiz’in ismi aynı zamanda takip edeceği mücadele yolunun da nevidir. Şu halde diyebiliriz ki; Hakimiyet-i Milliye’nin mesleği, milletin hakimiyetini müdafaa olacaktır.
Cihan’ın her tarafında en ileri ve en yüksek demokrasilere yönelik inkılaplar vücuda getirildiği, milletlerin, medeni ilerlemelerin dayandığı manevi hakimiyetlerden bile şikayetçi bulunduğu, servetler ve geçim hususunda bile eşitliğe doğru önüne geçilmez cereyanlar peyda olduğu bir zamanda, bilhassa meşrutiyeti getiren inkılaptan on iki sene sonra tekrar Milli Hakimiyet için mücadeleye ihtiyaç görünmesi biraz garip anlaşılabilir. Böyle düşünecek zevata şimdiden kısaca cevap verelim ki, Milli Hakimiyet hiçbir zaman meşrutiyet demek değildir. Meşrutiyet, ancak onun vasıtası olabilir.
Her millet, inkılabını, hakimiyetini geri almak için yaptığı gibi, bizde de inkılabın hedefi Milli Hakimiyet idi. Meşrutiyetin ilanını takip eden ilk birkaç sene içinde bu hedefe az çok yaklaşıldığı halde bir taraftan irtica korkusunun tazyike başladığı hürriyetler, diğer taraftan milletin mukadderatına rekabetsiz el koymak garip ihtirasının bulandırdığı karışık dimağlarla birleşerek, geri dönüş hareketlerine sebep oldu. Ve millet hissetmeyerek, göz açıp kapayıncaya kadar, elinde tuttuğunu zannettiği hakimiyeti başından geçen velveledar fırtınalara kaptırmış bulundu. Bir gün geldi ki, hürriyetten bahsedilip dururken, hiç kimse istediği gibi hareketine, en meşru işlerinde dahi kendinde mezuniyet göremez oldu. Ve Milli Hakimiyet namına geçmiş zamanların belirsiz bir hatırasından başka bir şeye sahip olmadığını hissetti.
Buna tahammül edilemezdi. Çünkü o hakimiyeti ele geçirinceye kadar ne fedakarlıklar yapılmış, ne kurbanlar verilmiş, otuz üç senelik bir zulüm saltanatının ne kara günleri, ne acıları, ne felaketleri, ne gözyaşları çekilmişti. Fakat daima sınırın bir köşesinden, sinsi ve hain, bir tecavüz fırsatı bekleyen düşman gözler, hiçbir gün parlamaktan geri kalmadı. Ve milletin hakimiyetini yine ona dayanarak gasp edenler, daima ufkun iki yuvarlak ateşle parlayan noktasını göstererek, tehditkar bir genişlik ile taşmak eğilimini gösteren sabır ve tahammülü teskin ettiler. Başarılı oldular. Çünkü bu millet hayat ve mevcudiyeti namına her fedakarlığı tereddütsüz kabulden hiçbir gün çekinmemişti. ‘Vatan Endişesi’ karşısında onun unutmadığı kin ve intikam, terk ve feda etmediği emel ve menfaat, göze almadığı vaka ve tehlike yoktur. Mevcudiyetini koyduğu bir muharebede kendisine zafer vaat edenlerin, hakimiyetine tecavüz etmelerini hoş gördü. Fakat zafer yerine hezimet gelince, bu millet dünyanın hiçbir milletinde bulunmayan büyük ve metin bir alicenaplık ile hakimiyete sahip olduğunu gösterdi, başında bulunanları kırdı, devirdi.
Mütarekeyi müteakip bekleniyordu ki, Milli Hakimiyet artık onu iptal hırsında olan pençelerden kurtarıldığı için, millete kaybın telafisi yolunda yüksek ve tesirli bir etken olacak ve onun geleceğe dair şartlarını temin hususunda her şeyden ziyade kuvvetli olan milli mevcudiyeti meydana çıkaracak ve ispat edecek, hezimetin dağıttığı muhtelif milli kuvvetleri birleştirerek ve uzlaştırarak hedefe sevk eyleyecek… Evet, böyle zannolunuyordu. Meğer bu memleketin hakimiyetinin harabesi üzerinde kirli ve çamurlu yuvalar kurmak isteyen baykuşlar daha eksilmemiş… Meğer maziye karıştığını zannettiğimiz mezalim devrinin dönüşü rüyasıyla yaşayanlar, gelecekteki saraylarının altın temellerini bu zavallı milletin kafatası üzerinde kurmak isteyen Hülagü torunları daha varmış… Mütarekenin hemen sonrasında iğrenç bir manevra ile iktidar mevkiine öyle hükümetler çıktı ve ilk darbe ile yıktıkları Milli Hakimiyet’in tesirlerinin aksinden korkarak öyle hıyanetler işlediler ki, memleketi düşmanların taksim masasına kolları bağlı sürüklemek, milleti tarih mezbahasına gözleri kapalı sevk etmek için düşman kuvvetlerine dayanarak öyle fenalıklar vücuda getirdiler ki, millet bu defa bütün kuvvet ve büyüklüğü ile mevcudiyetini ve hakimiyetini fiilen göstermek mecburiyetinde kaldı. İşte Kuvay-ı Milliye, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Teşkilatı, bu mecburiyetten doğmuştur ve bu ahval ve hadiselerin tabii neticesidir. Hakimiyet-i Milliye Gazetesi de bu hadiselerden doğuyor.
Bundan sonra Milli Hakimiyet ihlal edilemez. Buna şüphe yok. Millet bu en sonuncu tecrübesinden o kadar büyük bir uyanış ile çıktı ki, artık hakimiyet onun dimağından on iki sene evvelki Temmuz hatırasından daha çok derin, daha pek çok nüfuz etmiş bir iz teşkil ediyor. Dimağ melekeleri bu iz üzerinde durmadıkça işleyemez. Fakat memleketimizde Milli Hakimiyet’in düşmanları o kadar alçak ve o kadar aşağı bir mahiyettedir ki, düşman himayelerine sığınarak, yabancı kuvvetlerinden yardım umarak, milletin haklı sesini ve hakimiyetini boğmak teşebbüsünden kolay kolay vazgeçeceklerini zannetmiyoruz. Vaktiyle büyük inkılaplar sırasında, saraylarını düşman askerlerine muhafaza ettiren, milletlerine düşmanlarının süngülerini davet eyleyen hükümdarlar bile görülmüştü. Fakat unutulmamalıdır ki, bu hükümdarlar siyaset meydanlarında can verdiler ve daha fenası bütün insanlığın hafızasında lanetlenerek yaşıyorlar! Hükümdarları affetmeyen Milli Hakimiyet’in birkaç türediyi ne dereceye kadar hazmedebileceği meydandadır. İşte gazetemiz milletin hakimiyetine musallat olmak isteyecek şahıslara karşı mücahede ve mücadele için yayımlanıyor.
Hakimiyet-i Milliye’nin mücahedelerine daha çok zaman ihtiyaç görüyoruz. Meşrutiyetin, Meclislerin, oralarda herhangi birkaç manevra ile çoğunluk kazanacak fırkaların, siyasi zümrelerin arkasında Anadolu’nun saf, uzak görüşlü, mütevekkil ve alicenap, fakat daima azim ve iradesine sahip vicdanını kendisine rehber edinerek Hakimiyet-i Milliye yaşayacaktır.
Hakimiyet-i Milliye üç büyük dayanak tanır: Zeka, irfan, hamiyet… Bunlar haricinde hiçbir şeye dayanamaz. Milletin hakimiyeti ne sermayelerin, ne içi boş siyasetlerin, ne kinlere, menfaatlere, ikbal ve geleceklere yönelik geçici heveslerin oyuncağı olamaz. Millet yaşamaya, hür ve bağımsız yaşamaya, yaşadıkça da mesut ve olgun bir ilerleme unsuru olmaya muhtaçtır. Hakimiyetini bunun için kullanacaktır. Gazetemiz’in de gayesi milletin bu ihtiyacıdır.
Yazı İşleri Heyeti
10 Ocak 1920

Derleyen ve Yayına Hazırlayan
CENGİZ ÖNAL
Cumhuriyet Neferi

Hiç yorum yok: