17 Mayıs 2009 Pazar

ATATÜRK
YENİDEN SAMSUN'DA
(3)
15 Mayıs 2009 tarihli yazımın devamı
(…) Samsun stadındaki gösteriler her yılki gibi yine tam saatinde başladı. Ama şeref yerinde Belediye Başkanı oturuyordu. Vali Vekili ve Komutan, çok önemli bir işleri çıktığı için gelemeyeceklerini bildirmişlerdi. Şeref tribünündeki davetlilerin şaşkınlığı yüzlerinden okunmaktaydı.
Bu törenden daha önemli ne olabilirdi bugün?
Yoksa Atatürk’ün geri geldiği hakkındaki acayip söylenti doğrumuydu?
Yok canım!
Hiç öyle şey olur mu?
TRT büyükşehirlerdeki gösterilerle birlikte Samsun’daki gösterileri de, dönüşümlü olarak canlı yayınlayacaktı. Samsun stadındaki spiker, merkezdeki yönetmene, ‘Vali ile Komutan törene katılmıyor’ dedi.
Burada da bir acayiplik var.
Ne gibi?
Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Genelkurmay Başkanı 19 Mayıs Stadı’na gelmemişler. Köşk’te toplanmışlar.
Neden?
Bilmiyorum. Hazır ol. Birazdan sana bağlanacağız.

* * *
Coşku ile izlenen gösteriler sürerken, Samsun Havaalanı’na, ardı ardına, üç askeri uçak indi. Uçaklarda Sabiha Gökçen, Erdal İnönü, Altemur Kılıç, Atatürk’ün Özel kalemi’nden Haldun Derin, Mina Urgan, Berrin Nadi, Canan Yücel, Tevfik Ünaydın, Arman Kansu, birlikte gelenlerden bazılarının yakınları, bir Bakan, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri, Genelkurmay İkinci Başkanı, bazı tarih ve tıp profesörleri, Harp Tarihi Dairesi’nden uzmanlar vardı. Otuz yedi heyecanlı ve huzursuz yolcu, aprona alınmış olan perdeleri örtük bir otobüse bindirildi. Otobüs eskortların eşliğinde yıldırım gibi hareket etti. Hızla şehre girip güvenlik çemberinden geçerek, karargahın ana kapısında durdu.
Gelenler, subaylar tarafından büyük bir hızla içeri alındılar. Sonra her şey yine belirsizliğe gömüldü. Gazete ve televizyon muhabirleri, bir ipucu elde edebilmek umuduyla telefonlara sarılarak Ankara bürolarını aradılar. Ankara kaynıyordu. Bütün Bakanlar, Kuvvet Komutanları, MGK Genel Sekreteri, MİT Müsteşarı ve Emniyet Genel Müdürü de Köşk’e çağrılmış, Atatürk’ün geri geldiği hakkındaki söylentiyle ilgili radyo ve televizyon yayını yapılması, 3984 sayılı kanunun 25. maddesi gereğince yasaklanmıştı. Silahlı Kuvvetler yarı alarma geçirilmişti. Köşk’ün hiçbir telefonu cevap vermiyordu. Söylentinin yayılmaması için gazetelerin ikinci baskı yapmaları da zorlukla önlenmişti.
Hoppala!
Haber merkezindeki şef, adının açıklanmasını istemeyen bir yetkilinin gizli olarak durumu şöyle özetlediğini bildirdi: ‘Samsun’daki Komutan, ısrar ve inatla Atatürk’ün bu sabah geri döndüğünü iddia ediyor. Ankara verdiği bilgiyi ciddiye almaz ve hemen harekete geçmezse, olayı kendisinin açıklayacağını bildirdi. Askerler Komutan’ın çok güvenilir biri olduğunu söylüyorlar. Bunun üzerine, Samsun’a, olayı incelemek üzere alelacele karma bir kurul gönderdik. Sonucu bekliyoruz. Ya hayal gördüğü anlaşılan Komutan görevinden alınıp hastaneye yatırılacak, ya da Atatürk’ün gerçekten geri döndüğü anlaşılacak. O zaman ne olur bilmem.
Neler olmazdı ki?
Muhabirin dudakları uçukladı.

* * *
Komutan kısaca bilgi verdikten sonra, kurul üyelerini Atatürk’ün yol arkadaşlarıyla karşılaştırdı. On sekiz kişi, kendilerini teşhise gelenlere gülümseyerek bakıyordu.
Önce Canan Yücel çığlık atarak babası Hasan Ali Yücel’e koştu. Sevimli dinazor Mina Urgan sevgili üvey babası Falih Rıfkı Atay’ı görünce, pek az yaptığı bir şeyi yaptı, ağlamaya başladı, hıçkırarak boynuna atıldı. Berrin Nadi kayınpederi Yunus Nadi’nin elini öptü. Sabiha Gökçen, Erdal İnönü, Altemur Kılıç, Haldun Derin çoğunu yakından tanıyorlardı.
Bir anda kaynaştılar. Heyecan yatıştı, çekingenlik geçti. Ne kuşku kaldı kurul üyelerinde, ne de tereddüt.
Hepsi gerçekti.
Bir mucize yaşanıyordu.
Sıra Atatürk’ün huzuruna çıkmaya gelmişti.
Salih Bozok içeri girip izin aldıktan sonra, Sabiha Gökçen’in elinden tuttu ve Atatürk’ün yanına önce onu soktu.
Kapı yavaşça kapandı.
Ruşen Eşref, yaprak gibi titremekte olan kurul üyelerine bilgi verdi.
Hepimiz dünyadan ayrıldığımız yaştayız. Atatürk de öyle. Bazı gelişimeler ve son zamanlarda kendisine duyduğunuz özlem üzerine kısa bir süre için bizlerle birlikte geri dönmeyi arzu etti.
Salih Bozok, gözlerini silerek kapıyı açtı.
Buyurun efendim.
Atatürk ile manevi kızı Sabiha Gökçen’in karşılaşmasından çok duygulandığı anlaşılıyordu. Üyeler, birbirlerinden ayrılmamaya çalışarak, yürekleri ağızlarında salona girdiler.
Atatürk ayakta kendilerini bekliyordu.
Kırk dakika sonra, üyelerin topluca imzaladıkları tutanak Çankaya’ya fakslandı.
Evet, Atatürk geri dönmüştü.
Saat 13.20’yi gösteriyordu.

* * *
Devlet Köşk’te toplantı halindeydi. Başyaver faksı Demirel’e takdim etti. Demirel faksa göz attı. Alnı boncuk boncuk terlemişti. Faksı yüksek sesle okudu.
Taş gibi bir sessizlik oldu. Yıllardan beri şakası yapılan olay sonunda gerçekleşmişti ha!
Atatürk, 19 Mayıs 1919’da olduğu gibi, 18 arkadaşı ile birlikte, yine Samsun’a çıkmıştı. Bu seferki arkadaşları, yeni Türkiye için can yada emek vermiş insanlardı.
Aman ya Rabbi!
Artık ne bu mucizeyi saklamak mümkündü, ne de açıklamayı geciktirmek. Ama gerekli önlemleri almak, olayı içe sindirmek ve düşünmek için devletlilerin zamana ihtiyacı vardı. Bu yüzden açıklamanın, Atatürk Ankara’ya gelmeden önce, Komutan’ın önerdiği biçimde ve saat 15.00’te, Samsun’da yapılması kararlaştırıldı.
Alınan karar Samsun’a bildirildi.
Samsun’da bir yayın ekibi ve yeterli aygıt vardı.
Bu sırada Samsun’daki kurul üyeleri, bir mucizeye tanık olmanın esrikliği içinde, Ankara’ya ve İstanbul’a dönmek üzere karargahtan ayrılıyorlardı. Geride, Atatürk’ün isteği üzerine, yalnız Sabiha Gökçen kalmıştı. Ankara’ya Atatürk ve ötekilerle birlikte gelecekti.

* * *
(Sürecek)

CENGİZ ÖNAL
Cumhuriyet Neferi

Hiç yorum yok: