YEREL SEÇİMLER,
RANT ve PEŞKEŞ!
“Herkes ulusal görevini ve sorumluluğunu bilmeli,
memleket meseleleri üzerinde o düşünceyle
düşünüp, çalışmayı görev edinmelidir”
Mustafa Kemal Atatürk
RANT ve PEŞKEŞ!
“Herkes ulusal görevini ve sorumluluğunu bilmeli,
memleket meseleleri üzerinde o düşünceyle
düşünüp, çalışmayı görev edinmelidir”
Mustafa Kemal Atatürk
Seçimler, oldum olası bir kısım açıkgözlerin iştahını kabartır.
Özellikle Çok Partili Sistem’e geçildiğinden beri, seçim atmosferinin bu özelliği neredeyse gelenekselleşmiştir. Yakın tarihimiz bu çarpıcı gerçeğin tanığıdır.
Yerel Seçimler, iştah kabartmada biraz daha önde gider. İktidar partisi, tıpkı bugün olduğu gibi, yerel yönetimlerin çoğunluğunu elinde bulundurdu mu; deyme keyfine gitsin. Ondan sonra, gelsin Ali Dibo muhabbetleri, yandaşlara kamu arazileri tahsisi, ihaleler vb.
Rant sağlamada uzmanlaşmış bazı uyanıklar, seçim döneminde tutulup, kapılmazlar. Hacıyatmaz kılıklı bu ucubeler, ne yapar, ne eder işin bir yolunu bulurlar. Fark edildiklerinde; açılan soruşturmalardan da hep paçayı sıyırırlar. Daha, bugüne değin, soruşturmalardan doğru dürüst bir sonuç çıktığına tanık olmadım. Duymadım da!
Hükümet, seçim dönemlerinde, genellikle elindeki iktidar gücünden olabildiğince yararlanır. Devlet imkanlarının, üç-beş fazla oy alabilme uğruna sorumsuzca peşkeş çekilmesi alışıldık manzaralardandır. Bu, öteden beri hep böyle olmuştur.
Ancak; yıllardan beri süregelen bu rezalete de bir son vermek Türk Ulusu’nun elindedir. Her ne kadar bu yerel seçimler hükümeti doğrudan etkilemese de; belediyelerin çoğunluğunu hükümetin mandasından kurtarmak da önemlidir. Yapılmalıdır da! Ortalıkta olup/bitenleri görmezden gelmek mümkün değildir. Hiç kimse sergilenen sorumsuzluk karşısında duyarsız kalma lüksüne sahip değildir. Olmamalıdır da!
Özellikle Çok Partili Sistem’e geçildiğinden beri, seçim atmosferinin bu özelliği neredeyse gelenekselleşmiştir. Yakın tarihimiz bu çarpıcı gerçeğin tanığıdır.
Yerel Seçimler, iştah kabartmada biraz daha önde gider. İktidar partisi, tıpkı bugün olduğu gibi, yerel yönetimlerin çoğunluğunu elinde bulundurdu mu; deyme keyfine gitsin. Ondan sonra, gelsin Ali Dibo muhabbetleri, yandaşlara kamu arazileri tahsisi, ihaleler vb.
Rant sağlamada uzmanlaşmış bazı uyanıklar, seçim döneminde tutulup, kapılmazlar. Hacıyatmaz kılıklı bu ucubeler, ne yapar, ne eder işin bir yolunu bulurlar. Fark edildiklerinde; açılan soruşturmalardan da hep paçayı sıyırırlar. Daha, bugüne değin, soruşturmalardan doğru dürüst bir sonuç çıktığına tanık olmadım. Duymadım da!
Hükümet, seçim dönemlerinde, genellikle elindeki iktidar gücünden olabildiğince yararlanır. Devlet imkanlarının, üç-beş fazla oy alabilme uğruna sorumsuzca peşkeş çekilmesi alışıldık manzaralardandır. Bu, öteden beri hep böyle olmuştur.
Ancak; yıllardan beri süregelen bu rezalete de bir son vermek Türk Ulusu’nun elindedir. Her ne kadar bu yerel seçimler hükümeti doğrudan etkilemese de; belediyelerin çoğunluğunu hükümetin mandasından kurtarmak da önemlidir. Yapılmalıdır da! Ortalıkta olup/bitenleri görmezden gelmek mümkün değildir. Hiç kimse sergilenen sorumsuzluk karşısında duyarsız kalma lüksüne sahip değildir. Olmamalıdır da!
* * *
Son kepazelik, AKP ve Zihniyeti iktidarının Tunceli’de yaptıklarıdır. Günlerdir beyaz eşyalar kamyonetlerle taşı taşı bitmedi. Tırlar dolusu beyaz eşya Tunceli’ye yığıldı, sonra da dağıtıldı. Halen de dağıtılıyor.
Aynı eşyaya sahip olanlara yenileri veriliyor. Suyu olmayan köylere çamaşır-bulaşık makinesi taşınıyor. Vatandaşlar aldıklarını ahırlara koydular… Belki de hiç kullanma şansı bulunamadan çürüyüp gidecek. Kim bilir?
Patagonya’da bile böylesi bir rezalete tanık olunamaz!
Beyaz eşya, ihtiyacı olup-olmadığı sorulmadan ve önceden yapılmış tespitlere göre, belirli kişilere veriliyor. Alanların hemen yanında bulunan ve yoksulluktan oturduğu gecekondunun kirasını dahi ödeyemeyen bir kısım vatandaşlara ise; hiçbir şey verilmediği gibi hal-hatır bile sorulmuyor.
Neden?
Çünkü onlar yandaş değil. Onlardan AKP ve Zihniyeti’ne oy gelmez. Onlar da şaşkın bir vaziyette önlerinden geçip gidene bakıyorlar.
Bu garabetin koordinatörlüğünü de; Vali ve Kaymakamlar yapıyor. Öncelikli görevi devleti temsil etmek olan bir kısım Vali ve Kaymakamların, vatandaşlar arasında ayrım yapmasının, insanlık adına affedilir yanı yoktur. Olamaz da!
Peki, Neden Tunceli?
Buna verilecek mantıklı bir cevap bulunamamış olacak ki; Hükümetten, henüz bir açıklama gelmedi. Bana göre Tunceli’nin en öne çıkan özelliği Kemal Kılıçdaroğlu’nun memleketi olması. Artık arkasını siz düşünün.
Bizler, hükümetten makul bir açıklama beklerken; Batman’da da dağıtıma başlandığı duyumu ulaştı. Elbet Batman’ın da bir özelliği vardır.
Bakalım sırada hangi ilimiz var?
Olay hakkında tepkilerin artması üzerine RTE açıklamada bulunuyor: ‘Yaptıklarımız Sosyal Devlet Anlayışı’nın gereğidir…’
Sosyal Devlet Anlayışı elbette ki; anayasamızın gereğidir. Ama, uygulamadaki adam kayırmalar, yandaş kollamalar yenilir yutulur cinsten değil.
Eşya alanların da beyanları bunu doğruluyor. Oylarını, kendilerine bu yardımda bulunduğu için AKP ve Zihniyeti’ne vereceklerini saklamıyor, bilakis alenen söylüyorlar.
Dağıtımda, göz göre göre oy avcılığı yapıldığı sırıtıyor.
Aynı eşyaya sahip olanlara yenileri veriliyor. Suyu olmayan köylere çamaşır-bulaşık makinesi taşınıyor. Vatandaşlar aldıklarını ahırlara koydular… Belki de hiç kullanma şansı bulunamadan çürüyüp gidecek. Kim bilir?
Patagonya’da bile böylesi bir rezalete tanık olunamaz!
Beyaz eşya, ihtiyacı olup-olmadığı sorulmadan ve önceden yapılmış tespitlere göre, belirli kişilere veriliyor. Alanların hemen yanında bulunan ve yoksulluktan oturduğu gecekondunun kirasını dahi ödeyemeyen bir kısım vatandaşlara ise; hiçbir şey verilmediği gibi hal-hatır bile sorulmuyor.
Neden?
Çünkü onlar yandaş değil. Onlardan AKP ve Zihniyeti’ne oy gelmez. Onlar da şaşkın bir vaziyette önlerinden geçip gidene bakıyorlar.
Bu garabetin koordinatörlüğünü de; Vali ve Kaymakamlar yapıyor. Öncelikli görevi devleti temsil etmek olan bir kısım Vali ve Kaymakamların, vatandaşlar arasında ayrım yapmasının, insanlık adına affedilir yanı yoktur. Olamaz da!
Peki, Neden Tunceli?
Buna verilecek mantıklı bir cevap bulunamamış olacak ki; Hükümetten, henüz bir açıklama gelmedi. Bana göre Tunceli’nin en öne çıkan özelliği Kemal Kılıçdaroğlu’nun memleketi olması. Artık arkasını siz düşünün.
Bizler, hükümetten makul bir açıklama beklerken; Batman’da da dağıtıma başlandığı duyumu ulaştı. Elbet Batman’ın da bir özelliği vardır.
Bakalım sırada hangi ilimiz var?
Olay hakkında tepkilerin artması üzerine RTE açıklamada bulunuyor: ‘Yaptıklarımız Sosyal Devlet Anlayışı’nın gereğidir…’
Sosyal Devlet Anlayışı elbette ki; anayasamızın gereğidir. Ama, uygulamadaki adam kayırmalar, yandaş kollamalar yenilir yutulur cinsten değil.
Eşya alanların da beyanları bunu doğruluyor. Oylarını, kendilerine bu yardımda bulunduğu için AKP ve Zihniyeti’ne vereceklerini saklamıyor, bilakis alenen söylüyorlar.
Dağıtımda, göz göre göre oy avcılığı yapıldığı sırıtıyor.
* * *
Yerel seçimler yaklaştıkça talan ve peşkeşin boyutu da artıyor.
İstanbul’un merkeze uzak semtlerindeki kaçak inşaatlar hız kazanmış. Bazı uyanıklar, inşaat tezgahını kurmuş ya yeni bir ev yapıyor, ya da mevcut evinin üst katına ilave kat çıkıyor. İşgal etmeye çalıştığı arazi Hazine’nin. Yani kamunun, vatandaşın malı.
İnşaatın sahipleri, Belde Belediye Başkanı’nın kendilerini teşvik ettiğini, hatta para dahi verdiklerini iddia ediyorlar.
Ne var ki; mevcut Başkan yeniden aday gösterilmeyince işler karışıyor. Yıkım ekipleri görev başı yapıyor. Mağdur olduklarını iddia eden vatandaşlar, belediye başkanı tarafından kandırıldıklarını ifade ediyorlar.
Ortalık feryat figan!
Ama işini sağlam kazığa bağlayanlar da yok değil.
Son örnek Ankara’dan.
Büyükşehir Belediyesi üst düzey bürokratları, belediyeye ait olan 30 dönüm civarındaki arsayı satın alırlar. Ödenen para, o bölge için oldukça komik bir miktar.
Burada garip olan, belediye arsasının tahsisini yapan da; arsayı alan da kendileri. Yani bildik tanımlamayla Al Gülüm, Ver Gülüm muhabbeti.
Olay Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’e sorulduğunda; ‘Vallahi de billahi de yeni duydum. Daha dün televizyon haberlerinden öğrendim. Hemen, konu hakkında soruşturma açılması talimatını verdim…’ şeklinde bir açıklamada bulunuyor.
Bunlar alışılmış ve sonucu dipsiz kuyu misali olduğu önceden belli işlemlerdir. Gökçek’in soruşturma talimatından hiçbir şey çıkmayacağı biliniyor. Geçmişte yaşanan örnekler bu ifademin kanıtıdır.
Biz bu tür soruşturmaları iyi biliriz.
İstanbul’un merkeze uzak semtlerindeki kaçak inşaatlar hız kazanmış. Bazı uyanıklar, inşaat tezgahını kurmuş ya yeni bir ev yapıyor, ya da mevcut evinin üst katına ilave kat çıkıyor. İşgal etmeye çalıştığı arazi Hazine’nin. Yani kamunun, vatandaşın malı.
İnşaatın sahipleri, Belde Belediye Başkanı’nın kendilerini teşvik ettiğini, hatta para dahi verdiklerini iddia ediyorlar.
Ne var ki; mevcut Başkan yeniden aday gösterilmeyince işler karışıyor. Yıkım ekipleri görev başı yapıyor. Mağdur olduklarını iddia eden vatandaşlar, belediye başkanı tarafından kandırıldıklarını ifade ediyorlar.
Ortalık feryat figan!
Ama işini sağlam kazığa bağlayanlar da yok değil.
Son örnek Ankara’dan.
Büyükşehir Belediyesi üst düzey bürokratları, belediyeye ait olan 30 dönüm civarındaki arsayı satın alırlar. Ödenen para, o bölge için oldukça komik bir miktar.
Burada garip olan, belediye arsasının tahsisini yapan da; arsayı alan da kendileri. Yani bildik tanımlamayla Al Gülüm, Ver Gülüm muhabbeti.
Olay Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’e sorulduğunda; ‘Vallahi de billahi de yeni duydum. Daha dün televizyon haberlerinden öğrendim. Hemen, konu hakkında soruşturma açılması talimatını verdim…’ şeklinde bir açıklamada bulunuyor.
Bunlar alışılmış ve sonucu dipsiz kuyu misali olduğu önceden belli işlemlerdir. Gökçek’in soruşturma talimatından hiçbir şey çıkmayacağı biliniyor. Geçmişte yaşanan örnekler bu ifademin kanıtıdır.
Biz bu tür soruşturmaları iyi biliriz.
* * *
Gerek Tunceli ve Batman’da oy avcılığı için yapıldığı belli olan, beyaz eşya dağıtımı, gerekse İstanbul başta olmak üzere bir çok şehrimizdeki devlet arazisi üzerindeki kaçak yapılaşma ile bir kısım belediye bürokratları ve/veya çalışanlarının, çeşitli yöntemler kullanılarak, belediye, daha doğrusu kamu malını ucuza kapatma gayretleri konusunda görev Cumhuriyet Savcıları’na düşmektedir.
Hatta bu konuda Suç Duyurularında bile bulunulmuştur. Yüksek Seçim Kurulu Başkanı açıklamasında; ‘Yapılanların oyları etkileyebilecek türden…’ olduğunu vurgulayarak, Savcıları göreve davet etmiştir.
Savcıların da soruşturma başlattıkları haberini aldık.
Hükümet bundan tedirgin olmuşa benzer. Yapılanların yasal yardımlar olduğu savunuluyor. Ancak, yardımın yapıldığı tarih nedense çok ilginç. Yardım için Yerel Seçimler arifesinin seçilmesi tamamen bir tesadüf mü?
Hatırlayalım lütfen. 22 Temmuz 2007 Genel Seçimleri öncesi Haziran ayında ve kavurucu yaz sıcağı altında kömür dağıtımı yapılmıştı. Bu da ne ilginç bir tesadüf öyle değil mi?
Savcılar bu hususları göz önünde bulundurmuş olmalı ki; olayda oyları etkileme unsuru olduğu gerekçesiyle soruşturma başlatmışlar.
Sanki bu noktada hükümetle Yargı arasında bir restleşme havası seziliyor gibi. Aslında buna hiç gerek yok. Bırakalım Hakimler ve Savcılar görevlerini yapsınlar.
Her ne kadar, AKP ve Zihniyeti iktidarınca inkar edilip, aksi söylense bile; Adalet Sistemi üzerindeki siyasi baskı Hakim ve Savcılarımızı yıldırmamalıdır.
Kamu malının korunmasının hukuki sorumluluk Cumhuriyet’in Hakim ve Savcıları’ndadır.
Bu noktada, 1. Dönem Adalet Bakanı Mahmut Esat BOZKURT’un;
‘Cumhuriyet Savcıları,
Meriç kıyılarında çalışan Türk köylüsünün kaybolan sabanlarından tutunuz da, bu yurtta yaşayanların uğrayacakları en ufak bir haksızlıktan, hatta Bingöl dağlarının ıssız kuytularında nafakalarını bekleyen öksüzlerin gözyaşlarından siz sorumlusunuz…!’ şeklinde ve Cumhuriyet Tarihimizin altın sayfalarında yerini almış olan sözünü bir kez daha hatırlatmakta yarar var.
Cumhuriyet’in Hakim ve Savcıları’na bundan daha iyi rehber olur mu?
Devlet malının, iktidar gücünü kullanarak ve alavere-dalaverelerle birilerine peşkeş çekilmesi, seçimlerin, özellikle de Yerel Seçimlerin rant aracı yapılması, Hukukun Üstünlüğü İlkesi’nin hakim olduğu Ülkemiz için ayıpların en büyüğüdür.
Yapılanlar, Türk Ulusu için bir kader değildir. Aksine bir dayatmanın sonucudur. ABD’nin tezgahladığı Ilımlı İslam safsatasıyla insanımızın saf ve temiz duygularını sömürenler, konu menfaatleri olduğunda; gözleri hiçbir şey görmez oluyor.
Hırsızlık, arsızlık, yüzsüzlük, talan, soygun, kamu malının peşkeş çekilmesi, ihale ayarlamaları, devletten cukkalama vb garabet, Cumhuriyet Tarihi’nin hiçbir döneminde, bu dönemde olduğu kadar görülmemiştir.
Yapılanlar, yapanın yanına kar kalmamalıdır. Hesap mutlaka sorulmalıdır.
Unutulmamalı ki; Hukuk, bir gün herkese lazım olacaktır.
Başka yerler ve kurumlardan çözüm beklemenin anlamı yok. Yararı da olmaz. Ne yapılacaksa Türk Ulusu yapacaktır.
29 Mart 2009 Yerel Seçimleri, başlangıç için, oldukça iyi bir fırsattır.
AKP ve Zihniyeti iktidarına, yaptıklarına karşılık, iyi bir ders verilmelidir.
CENGİZ ÖNAL
Araştırmacı-Yazar
Cumhuriyet Neferi
Hatta bu konuda Suç Duyurularında bile bulunulmuştur. Yüksek Seçim Kurulu Başkanı açıklamasında; ‘Yapılanların oyları etkileyebilecek türden…’ olduğunu vurgulayarak, Savcıları göreve davet etmiştir.
Savcıların da soruşturma başlattıkları haberini aldık.
Hükümet bundan tedirgin olmuşa benzer. Yapılanların yasal yardımlar olduğu savunuluyor. Ancak, yardımın yapıldığı tarih nedense çok ilginç. Yardım için Yerel Seçimler arifesinin seçilmesi tamamen bir tesadüf mü?
Hatırlayalım lütfen. 22 Temmuz 2007 Genel Seçimleri öncesi Haziran ayında ve kavurucu yaz sıcağı altında kömür dağıtımı yapılmıştı. Bu da ne ilginç bir tesadüf öyle değil mi?
Savcılar bu hususları göz önünde bulundurmuş olmalı ki; olayda oyları etkileme unsuru olduğu gerekçesiyle soruşturma başlatmışlar.
Sanki bu noktada hükümetle Yargı arasında bir restleşme havası seziliyor gibi. Aslında buna hiç gerek yok. Bırakalım Hakimler ve Savcılar görevlerini yapsınlar.
Her ne kadar, AKP ve Zihniyeti iktidarınca inkar edilip, aksi söylense bile; Adalet Sistemi üzerindeki siyasi baskı Hakim ve Savcılarımızı yıldırmamalıdır.
Kamu malının korunmasının hukuki sorumluluk Cumhuriyet’in Hakim ve Savcıları’ndadır.
Bu noktada, 1. Dönem Adalet Bakanı Mahmut Esat BOZKURT’un;
‘Cumhuriyet Savcıları,
Meriç kıyılarında çalışan Türk köylüsünün kaybolan sabanlarından tutunuz da, bu yurtta yaşayanların uğrayacakları en ufak bir haksızlıktan, hatta Bingöl dağlarının ıssız kuytularında nafakalarını bekleyen öksüzlerin gözyaşlarından siz sorumlusunuz…!’ şeklinde ve Cumhuriyet Tarihimizin altın sayfalarında yerini almış olan sözünü bir kez daha hatırlatmakta yarar var.
Cumhuriyet’in Hakim ve Savcıları’na bundan daha iyi rehber olur mu?
Devlet malının, iktidar gücünü kullanarak ve alavere-dalaverelerle birilerine peşkeş çekilmesi, seçimlerin, özellikle de Yerel Seçimlerin rant aracı yapılması, Hukukun Üstünlüğü İlkesi’nin hakim olduğu Ülkemiz için ayıpların en büyüğüdür.
Yapılanlar, Türk Ulusu için bir kader değildir. Aksine bir dayatmanın sonucudur. ABD’nin tezgahladığı Ilımlı İslam safsatasıyla insanımızın saf ve temiz duygularını sömürenler, konu menfaatleri olduğunda; gözleri hiçbir şey görmez oluyor.
Hırsızlık, arsızlık, yüzsüzlük, talan, soygun, kamu malının peşkeş çekilmesi, ihale ayarlamaları, devletten cukkalama vb garabet, Cumhuriyet Tarihi’nin hiçbir döneminde, bu dönemde olduğu kadar görülmemiştir.
Yapılanlar, yapanın yanına kar kalmamalıdır. Hesap mutlaka sorulmalıdır.
Unutulmamalı ki; Hukuk, bir gün herkese lazım olacaktır.
Başka yerler ve kurumlardan çözüm beklemenin anlamı yok. Yararı da olmaz. Ne yapılacaksa Türk Ulusu yapacaktır.
29 Mart 2009 Yerel Seçimleri, başlangıç için, oldukça iyi bir fırsattır.
AKP ve Zihniyeti iktidarına, yaptıklarına karşılık, iyi bir ders verilmelidir.
CENGİZ ÖNAL
Araştırmacı-Yazar
Cumhuriyet Neferi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder