21 Kasım 2008 Cuma

LAİK CUMHURİYET’İN
DEĞERLİ ÖĞRETMENLERİ’NE

Hayatımda bir çok değeri borçlu olduğum öğretmenlerimin ve dolaysıyla da; emeklisi, çalışanı bütün Öğretmenlerin 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutluyorum.
Gönül isterdi ki; yazıma öğretmenlerimizle ilgili oldukça güzel haberler ve gelişmelerden bahsederek başlayayım. Ama, böylesi bir şans asla elime geçmedi. Bu gidişle de; geçebileceğini pek sanmıyorum. Ülkenin, uzun yıllardan buyana, ehil olmayan kişiler tarafından yönetilmesi bunun tek ve temel nedenidir.
* * *
Sevgili Öğretmenlerimiz,
Bizleri yetiştirirken eminiz ki bir çok fedakarlıkta bulundunuz. Nice sıkıntılara göğüs gerdiniz. Onca yaşadıklarınıza karşın; bir gün de, ‘Açım, üşüdüm, hastayım vs’ demediniz. Sanki ağzınıza kilit vurdunuz. Zor şartlar altında, ‘Off!’ demeden, her öğrencinizin bütün sıkıntılarına eğildiniz.
Atatürk İlke ve Devrimleri’ni, genç beyinlere anlatmak ve Onları Türkiye Cumhuriyeti için yetiştirebilmek en büyük ideallerinizdi. Ama, bugünkü sonuca baktığım zaman, bir bilseniz ki içimden neler söylemek geliyor.
Siz, bugünkü duruma düşürülmeye asla layık değilsiniz. Aslında yeriniz başımızın üzeridir. Ama, maalesef, Atatürkçü Düşünce karşıtları tarafından bu şartları yaşamak zorunda bırakılıyorsunuz. Bunları oluşturan, yani Atatürk ve O’na ait değerleri yok etmek ve dolaysıyla da Türkiye Cumhuriyeti’ni Ortaçağ Karanlığı’na sürüklemek isteyen Gerici, Yobaz ve Dinciler(Dini her türlü menfaatleri için kullananlar) geçmişte vardı ve gelecekte de olacaktır. Bunların üstesinden gelmenin tek yolu Atatürk Aydınlanmasını ve Türk Devrimlerini Türk Ulusu’na anlatmaktır.
* * *
Milli Mücadele ve daha sonraki yıllara baktığımızda; Atatürk’ün, Öğretmenlere ne büyük değer verdiği açıktır. ‘Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir’ sözü bunu tespit eden örneklerden sadece birisidir. O, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın yoğun ortamında bile ilgisini Öğretmenler üzerinden bir an eksik etmemiştir.
Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın, Kütahya-Eskişehir civarında bütün şiddetiyle sürdüğü 1921 yılı Temmuz ayının ortalarında; Öğretmenler Kongresi’nin Ankara’da toplanması kararlaştırılmıştı. Savaşın bütün azametine karşılık Ankara’da da oldukça yoğun çalışmalar yapılmaktaydı.
Bu yoğun temponun içinde, bir gün, Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi
(TANRIÖVER) Bey ile Öğretmenler Derneği Başkanı Mazhar Müfit(KANSU) Bey, Meclis Başkanı Mustafa Kemal’i, Meclis’teki odasında ziyarete gelirler.
Hamdullah Suphi Bey,
(-Fazla vaktinizi almayacağız) diyerek, sözünü,
(-Mazhar Müfit Beyin başkanı olduğu Öğretmenler Derneği birkaç gün sonra Ankara’da toplanacak. İki yüzden fazla öğretmenin de bu toplantıya katılması bekleniyor. Fakat Fevzi Paşa’yı dinleyince tereddüte düştük. Savaşın yoğun olduğu bir sırada böyle geniş bir toplantı size ayak bağı olabilir. Uygun görürseniz erteleyelim) diye bitirerek, durumu kısaca arz eder.
Mustafa Kemal, (-Hayır, hayır ertelemeyin!) diyerek öneriye karşı çıkar ve (-Cahillikle, ilkellikle savaş, düşmanla savaştan daha az önemli değildir. Toplantıya katılacağım ve bir de konuşma yapacağım) şeklinde ifade eder görüşünü’.
Savaşın zaferle sonuçlanmasının ardından Cumhuriyet’in ilanı gerçekleşir. Bu süreçte, Atatürk düşüncelerini arkadaşlarıyla, bilim ve edebiyat adamlarıyla her fırsatta konuşur ve tartışır. Çünkü, Türk Ulusu için eğitimin ne denli önemli olduğu ortadadır. Asırlardır cahil bırakılmış insanımız, bu karanlığın içinden sadece eğitilerek çıkartılabilir.
* * *
Cumhuriyet’in ilanından sonra, Atatürk Öğretmenlerin görev ve sorumluluklarını bulduğu her fırsatta dile getirir. Öylesine ki; Cumhuriyet’i sonsuzluğa taşıyacak Türk Gençliği’ni yetiştirme sorumluluğunun öğretmenlerde olduğunu belirtirken:
Öğretmenler! Cumhuriyet’in özverili Öğretmen ve Eğiticileri’ni sizler yetiştireceksiniz. Yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti, sizin beceriniz ve özverinizin derecesi ile uyumlu bulunacaktır. Hiçbir zaman hatırınızdan çıkmasın ki; Cumhuriyet sizden, fikri hür, vicdanı hür ve irfanı hür nesiller ister’ der.
Ne acıdır ki; Atatürk’ün aramızdan ayrılışının ardından kısa bir süre sonra, ülkeyi yöneten siyasi iradenin ilk olumsuz faaliyetlerini maalesef eğitim üzerinde görürüz. Köy Enstitüleri’nin kapatılması bunun açık bir kanıtıdır.
Çağdaş Eğitim’in hiçbir gereğine yeterince ilgi gösterilmezken; bıraksanız medrese eğitimini yeniden uygulamaya koyabilecek siyasi hırs, maalesef Atatürk Aydınlanması ve Türk Devrimleri konusunda arzulanan mesafeyi kat edememiş olan Türk Ulusu’nun bir kesiminden destek de görür.
* * *
Laik Cumhuriyet’in Değerli Öğretmenleri, Sizin, Atatürk İlke ve Devrimleri ile Laik Cumhuriyet’in Temel Değerleri ve bugüne değin elde edilmiş Kazanımları’na olan inanç ve bağlılığınızdan asla şüphemiz yoktur. Ancak, Devlet’te hızla dinci kadrolaşma yapılıyor, bir kısım branşlardaki öğretmenlerimiz atama beklerken, sözleşmeli öğretmen uygulamasıyla, mevcut siyasi zihniyete uygun gençlerin eğitim ordusuna yerleştirilmesi sağlanıyor olsa da; Siz, Laik Cumhuriyet’in Öğretmenleri yılmadan ve Atatürkçü Düşünce karşıtlarına aldırmadan, kararlı bir şekilde Türk Gençliği’ni yetiştirmeye devam etmelisiniz.
Atatürk’ün;
Öğretmenler! Ordularımızın kazandığı zafer, sizin zaferleriniz için yalnızca ortam hazırlar. Gerçek zaferi siz kazanacaksınız ve sürdüreceksiniz. Kesinlikle de başarılı olacaksınız. Öğretmen, ödülünü yıllar sonra alır’ ifadesi sizin için rehber olmalıdır.
Cumhuriyet’in emanet edildiği Türk Gençliği, Sizi, asla unutmayacaktır!
CENGİZ ÖNAL
Araştırmacı-Yazar
www.cengizonal.blogspot.com
www.cengizonaltarakcioglu.blogspot.com

Hiç yorum yok: