22 Ekim 2008 Çarşamba

ATATÜRK’Ü ANLAMAK

Türk Ulusu olarak Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ü anlamak konusunda halen sıkıntılarımız var. Yakın tarihimiz, Milli Mücadele yılları, Çanakkale ve Ulusal Kurtuluş Savaşları hakkında o kadar çok yayın yapılmış ve kitaplar yazılmış olmasına karşın; kendimizi, malum sıkıntıdan bir türlü kurtaramadık.
Atatürk’ün doğumunun 127. yılında bulunuyoruz. Vefatının üzerinden ise tam 70 yıl geçti. ‘En büyük Eserimdir!’ dediği Cumhuriyet’in kuruluşunun ise, bir-kaç gün sonra 85. yılını kutlayacağız.
Atatürk’ü Anlamak zannedildiği kadar zor değil. Konuyla ilgili yayınları ciddi şekilde okuyup, takip ettiğinizde; bir çok bilgi kendiliğinden ortaya çıkıyor zaten.
Atatürk, ‘Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, Benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kafidir’ sözleriyle Atatürkçülük Düşüncesi’nin önemini bir anlamda vurgularken bizleri, O’nu tanımak ve fikirlerini öğrenebilmek konusunda araştırmaya da sevk ediyor.
* * *
Atatürk’ü anlamanın olmazsa olmazı O’nun ilkelerinin iyi öğrenilmesidir. Bu ilkeleri biraz sonra belirteceğim. Ancak, önce Atatürk’ün İlkeleri’ni oluşturan nedenlere değinmek istiyorum.
İlkelerin Oluşumu
Osmanlı’nın çöküş dönemine girip, dağılma aşamasına geldiğinde; Mustafa Kemal, padişahın baskısıyla mevcut otoritenin kısır çare arayışlarından bir sonuç alınamayacağını gördü. O’nun inandığı, yapılmak istenenlerin tam aksine, Millet Egemenliği’ne dayalı bir yönetimi oluşturmaktı. Gerçeğin böylesine tespit edilmiş olmasının arkasından, Milli Mücadele’yi Türk Milleti’ne mal ederek, Milletin kendi sorunlarına daha da bir dört elle sarılmasını sağladı.
Şartlar ne denli olumsuz olursa olsun; Millet için alınacak bütün kararların, mutlaka TBMM’de görüşülmesini öngörmüş ve uzun tartışmaların sonucunda; sağlıklı kararların alınmasına önderlik etmiştir. Milli Mücadele bu duygularla ve böyle bir akılcı yöntemle zaferle sonuçlandırılmıştır.
Sonuçta, Kayıtsız Şartsız Milletin Egemenliği’ne dayalı Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasını gerçekleştirmiştir.
Milli Mücadele boyunca elde edilen başarıların altındaki gerçek; Mustafa Kemal Atatürk’ün olayların her yönlü ilişkilerini aklın süzgecinde değerlendirmesi ve sahip olduğu tarih bilinciyle yorumlayarak karar vermesidir.
* * *
Atatürk’ün İlkeleri
Tarihin de sıkça kaydettiği üzere; Atatürk’ün İlkeleri,
Cumhuriyetçilik,
Milliyetçilik,
Halkçılık,
Devletçilik,
Laiklik ve
Devrimcilik(İnkılapçılık)’tir.
Şimdi bu ilkeleri, kısa açıklamalarıyla ve kendi içindeki önemli hususların belirtilmesiyle, daha da anlaşılması kolay bir hale getirmeye çalışalım.
CUMHURİYETÇİLİK
Atatürkçü Düşünce’nin başında Cumhuriyetçilik ilkesi gelir. Bu bir yönetim şeklidir ve devlet başkanını Milletin kendisi seçer. Bizde bu görevi Türk Milleti adına, Vekilleri’nin görev yaptığı TBMM yapar.
Cumhuriyet’in bu benzersiz yönü, onu monarşiden ayıran en önemli özelliğidir. Milletin, kendisini yönetecek olanları, hiçbir baskı altında kalmaksızın kendisinin tayin etmesi, dolaysıyla da seçme ve seçilme hakkını sürekli elinde bulundurması, Cumhuriyeti gerçek ve ideal bir yönetim şekli yapar. Bizim Cumhuriyetimizin, dünyanın bir çok yöresindeki cumhuriyetlerden önemli bir farkı vardır.
Örneğin;
İran’daki cumhuriyet bir İslam cumhuriyetidir.
Çin’deki cumhuriyet bir sosyalist cumhuriyettir.
ABD’deki cumhuriyet de bir federal cumhuriyettir.
Ancak, Türkiye Cumhuriyeti; Halkın Egemenliği Esası’yla kurulmuş Laik, Demokratik, Çağdaş ve Hukukun Üstünlüğü İlkeleri’ne dayalı bir Cumhuriyet’tir.

MİLLİYETÇİLİK
Bu kelimenin, üzerinde çokça spekülasyon yapılmaya müsait olması münasebetiyle, önce kısa bir tanımını vermede yarar var. Milliyetçilik; Mensup olduğu Millet’in varlığını idame ettirebilmesi amacıyla, hayatın her yönünde bütün fertleriyle birlikte çalışmaya, bu çalışmaları muhtelif eserlerle süsleyerek, bunu gelecek kuşaklara aktarmaya denir.
Bu İlke’nin temelindeki esas unsur, hiç şüphe yok ki; Millettir. Atatürk’ün Milliyetçilik anlayışında, ırkçılık olmadığı gibi dini esaslar da yoktur. Ayrıca, belirli bir mezhep ve/veya siyasal görüşe de dayanmaz. O’na göre Milliyetçiliğin temel anlayışı Akılcılık ve İnsancıllıktır. Dolaysıyla da; bir Milleti emsal milletlerden ayıran belirgin özellik yetenekleri ve kültürüdür.
Hal böyle olunca da; Atatürk Milliyetçiliği, kalkınmada, sanayileşmede, gelişmenin her aşamasında ve düşülen sıkıntıların elbirliği içinde atlatılmasında, herkesi eşit şekilde kucaklar ve bağrına basar.
Atatürk Milliyetçiliği, aşağıda sıraladığım başlıca esasları bünyesinde barındırır:
-Her türlü bölücülüğe ve ayrımcılığa karşı olmak,
-Vatandaşlar arası eşitlik prensibi olmazsa olmazdır,
-Akılcılığı esas alır ve bilimi de rehber olarak kabul eder,
-Kalkınmada, Milli Ekonomi’ye sahip olmak şarttır,
-Türk Ulusu’nun Dil, Tarih ve Kültür gibi en başta gelen değerlerine mutlaka sahip çıkılmalıdır,
-Sömürgeci anlayışa ve amacı ne olursa olsun her türlü saldırgan davranışa karşıdır.
Atatürk’ün Milliyetçilik anlayışında; Milli Birlik, aşağıda belirttiğim unsurlarla, mutlaka desteklenmeli ve dolaysıyla da güçlendirilmelidir.
-Milli Eğitim Politikası,
-Misak-ı Milli(Ulusal And),
-Milli Kültür,
-Dil, Tarih, Kültür ve Amaç Birliği,
-Manevi Değerler ve
-Türk Olma Şuuru.

HALKÇILIK
Milletin oluşumunu sağlayan, çeşitli toplumsal gruplar ve meslekler içinde bulunan insanlara Halk dendiği malumunuzdur.
Demokrasi, egemenliğin kayıtsız şartsız Millet’e ait olmasıdır. Halkçılık ilkesinin temeli de; kanunlar karşısında, devletten hizmet almadı, siyasal olaylarda ve yönetime iştirak etmede eşitliktir. Bu durumda; toplumda, huzur bozucu çıkar çatışmalarına imkan tanınmaz.
Halkçılığı, temel ilkelerden birisi yapan en önemli etken; Ulusal Kurtuluş Savaşı esnasında, dünyayı şaşırtan ve akıl almayacak derecede mükemmel gelişen mücadelenin halka mal edilmiş olmasıdır. Mücadeleyi, aslında halkın kendisi kazanmıştır. Bu da; Atatürk’ün Halkı’na olan güvenini belgesidir.
DEVLETÇİLİK
Atatürk’ün, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni, ‘Muasır medeniyetler seviyesine çıkarmak’ olarak nitelendirdiği, devletin ekonomi başta olmak üzere, her alanda kalkınması Devletçilik ilkesinin temelidir.
Karma Ekonomi’nin model alındığı bu sistemde, devletle vatandaş işbirliği ve elbirliği halinde çalışmalara katılacaktır. Özel teşebbüsün de reddedilmediği bu sistemde; sermayesi olan ve kendisine kredi sağlanabilen herkes, imkanları oranında, devletin denetiminde, üretime katkıda bulunabilecek ve emeğinin de karşılığını alabilecektir.
Devletçilik İlkesi; devletin temel görevleri olduğunu ve bunlarında; vatandaşının eğitim, sağlık, tarım, ulaşım, ticaret, sanayi vb gibi temel ihtiyaçlarının karşılanması olduğunu öne çıkarır.
Bu ifade çerçevesinde; devletin temel görevleri:
-Adalet ve Güvenliğin sağlanması,
-Dış Politikanın mükemmel belirlenmesi,
-Türk Ulusu’nun ulusal güvenliğinin, şartlar ne olursa olsun, teminat altına alınması,
-Milli Eğitim, Sağlık, Tarım, Sanayi, Ticaret, Ulaşım, Bayındırlık, Sanat vb gibi temel işlerin, Türk Ulusu’nun ihtiyaçları göz önünde bulundurularak yapılması,
-Özel Teşebbüs’le ekonomik konularda gerekli olan işbirliğinin temin edilmesi,
olarak sıralanabilir.
Bunların yapılması, gereklerinin yerine getirilmesi Devletin asli görevleri arasındadır.
LAİKLİK
Laikliğin tanımı, kısaca; devlet ile din işlerinin birbirinden ayrılması ve devlet gücünün din ve vicdan özgürlüğüne müdahalede bulunmaması olarak yapılır. Ancak, İlahiyat Bilimi konusundaki uzmanlar, ‘Laiklik, devlet ile din ilişkilerini istikrara kavuşturmak için konmuş bir kuraldır(*) şeklinde de tanımlamada bulunuyorlar.
Laikliğin temel esasları;
-Devlet vatandaşının dini inançlarına müdahalede bulunmaz,
-Vatandaşlar, din, inanç ve mezhep farkı gözetilmeksizin yasal önünde eşittir,
-Devlet İşleri’yle Din İşleri, birbirlerinden ayrıdır.
Atatürkçü Düşünce’de Laiklik, dine akılcı bir yoldan yaklaşır. İnsanlar arası ilişkide hoşgörü esastır. Atatürkçülük, dindara saygılı dinciliğe karşı da düşmandır. Bu nedenle de; Cumhuriyet döneminde, hangi gerekçeyle olursa olsun, İslam Dini’nin inançla ilgili hiçbir kuralına değil dokunmak, böyle bir düşünce akıldan dahi geçirilmemiştir.
Ancak, İslam dinine zarar verdiği ve dini her türlü çıkarı için kullanabileceği görülen Dincilere ve gericilere de imkan tanınmamak için gerekenler yapılmıştır. Atatürk, bu konudaki tehlikeyi görerek, gerçeğin altını;
Yalnız başıma kalsam da gericileri yine cezalandırırım. Dini siyaset aracı yapmayınız’.
Efendiler ve Ey millet! İyi biliniz ki; Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar ülkesi olamaz. En doğru yol uygarlık yoludur’ sözleriyle ve adeta kalın çizgiyle çizmiştir.
DEVRİMCİLİK(İNKILAPÇILIK)
Atatürkçü Düşünceye göre; Atatürk Devrimleri, yıllardan buyana gelen ve Türk Ulusu’nu geri bırakmış, adeta çağın dışında şartlarla yaşamaya zorlamış eski ve köhnemiş müesseselerin kaldırılıp, yerine daha çağdaş ve gelişmiş kurumların yerleştirilmesi Devrimciliğin özüdür.
Hedeflenen amaç, Türk Ulusu’nu daha çağdaş ve uygar bir toplum durumuna ulaştırmaktır. Bunun için eğitim başta olmak üzere, Muasır Medeniyetler Seviyesi’ne ulaşmada ihtiyaç duyulan her hususa büyük önem verilmiştir.
Devrimciliğin amacı; öncelikle çağdaşlaşmaktır. Ondan sonra da uygarlığa doğru emin adımlarla yürümek gelir.
Devrimcilik İlkesi’nin getirmiş olduğu yararlılıklar;
-Toplumu ümmet olmaktan kurtarıp, Millet(Ulus) olmayı sağlamıştır,
-İnsanlarımızı teba olmaktan çıkarıp, Vatandaş olmalarını temin etmiştir,
-Kişinin saltanatını kaldırıp, Ulus’un egemenliğini gerçekleştirmiştir,
-Türk Ulusu’na, sosyal hayatta yeni ufuklar açmıştır,
şeklinde yazılabilir.
* * *
Çoğunluğumuzun sıkça dillendirdiği ve zamanla da yazdığı Atatürk İlkeleri, özetle böylece belirtilebilir. Bunlar çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin olmazsa olmazlarıdır.
Mustafa Kemal Atatürk’ün üstün ve kıvrak zekası, dünya tarihini oldukça iyi biliyor olması, ileri görüşlülüğü ve içinden geldiği toplumu tanımada mükemmel Liderlik vasıflarını haiz olması, O’nu dünyanın bile unutamayacağı bir kişilik olarak, tarihin kendisi için ayırdığı mevkiine oturtmuştur.
Türkiye üzerine oynanmak istenen oyunları çok erkenden fark eden Mustafa Kemal, Türkiye Cumhuriyeti düşüncesini yıllar içinde kafasında oluşturarak gelmiş ve zamanı geldiğinde de gereken eyleme geçmekten bir an bile tereddüt etmemiştir.
Ulusal Kurtuluş Savaşı devam ederken TBMM’nin Ankara’da toplanmasını sağlamış ve savaşın zaferle sonuçlanmasının ardından da; Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasını sağlamıştır.
Cumhuriyeti, Anadolu’nun ortasında ve ilelebet bir anıt gibi yükselttikten sonra, görevinin bitmediğinin, hatta yeni başladığının bilinciyle Türk Devrimleri’ne başlamıştır. Cumhuriyet’in Onuncu Yılı konuşmasında da dile getirdiği gibi; kısa zamanda büyük işlerin başarılmasını sağlamıştır.
Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ü , anlatmaya çalıştığım bu gerçekler ışığında anlamaya çalışmanın biraz daha kolaylaşabileceğine inanıyorum.
O’nun, ‘Gençler Cumhuriyet’i Biz kurduk, onu yaşatacak ve yüceltecek olan sizlersiniz’ sözleri, bizim için ateşleyici güç olmalı diye düşünüyorum.
Sonuç olarak Atatürkçüyüm demek; Cumhuriyetçiyim, Milliyetçiyim, Halkçıyım, Devletçiyim, Laik’im ve Devrimciyim demektir…
Atatürk Gençliği olarak bize düşen görev ise; O’nun ışığını rehber edinip, açtığı çığırdan, durmadan yılmadan ve bıkmadan yürümektir.
(*): Prof. Dr. Y. N. ÖZTÜRK, LAİKLİK, s. 10, Yeni Boyut
CENGİZ ÖNAL
www.cengizonal.blogspot.com
www.cengizonaltarakcioglu.blogspot.com

Hiç yorum yok: